Anasayfa > Slayt Haber, Yazar > 30 Ağustos
10.09.2012 Pts, 8:08
Kurtuluş savaşının sonuçlanıp, emperyalist güçlerin Anadolu’daki son işgalcisi durumundaki Yunan Ordusunun kesin bozguna uğratıldığı tarihtir. 30 Ağustos 1922
Türk Ordusu büyük sıkıntılarına, silah yokluğuna tüm imkânsızlıklara karşı inançla verdiği yurt savunması 30 Ağustos’ta büyük Komutan Mustafa Kemal Atatürk’ün son komutuyla doruğa ulaştı. “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir ileri” bu yüce emirle birlikte Mehmetçik 9 Eylül’de Yunan Askerini bir daha çıkmamak üzere geldiklerini zannettikleri Anadolu toprağından kesin olarak söküp attı ve denize döktü.
90.Yılını kutladığımız bu zafer ne yazık ki bugün eski coşkusu ile kutlanamadı. Çünkü zaferin başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’ün anıtlarına çelek konulması yasaklandı, bu konudaki etkinliklere Cumhurbaşkanlığını temsilen kimse katılamadığı için yapılamadı. Eve dükkânlara Türk Bayrağı asılmadı. Sanki böyle bir olayı ve zaferi ülke 90 yıl önce yaşamamış, Türk Yurdu bu büyük zaferden sonra bağımsızlığını kazanmamıştı.
Halbuki bu gün ülkemizde bayrağımız dalgalanıyorsa , hala var olduğuna inandığımız demokrasi bulunuyorsa , camilerde her vakitte dinimizin temeli olduğunu kabul ettiğimiz ezan okunabiliyorsa; bu zaferi kazananların bize armağanıdır. Bu saydığımız semboller.
Ama her değer gibi ulusal bayram değerlerimizde yok edilmeye, unutturulmaya başlandı. Bunun en acı örneğini son bayramda gördük.
Anıtlara çelenk koymak için Ana muhalefet partisi bir kampanya başlattı, ne yazık ki çelek törenleri de çok sönük geçti. Çelenk koymak için Atatürk anıtlarının başına gidenler birkaç kişiden ibaret kaldı. Cılız bir ses olarak ülke gündemine dahi oturamadı.
O halde ülkede bir vurdum duymazlık ve sahip olmama düşüncesi egemen kılındı.
İktidar önce 19. Mayıs’a , 23 Nisan’a , 29 Ekim’e sahip çıkmadı. En sonda 30 Ağustos’u 2012 yılında unuttu.
Bununla birlikte muhalefet sürdürdüğü yanlış politikalar sonucu 30 Ağustos unutturmaya çalışacak dirençli insanları toplayamadı. Çünkü ürettiği yanlış politikalarla inançlı insanları; ulusalcıları, Atatürkçüleri partiden sildi, kovdu. Onlara bir köşe yazısı vasıtasıyla isim taktı. “Ulusalcı Faşistler” dedi.
İşte bu iftira ve yok edişin sonucu ülkede Atatürk anıtlarına çelenk koyacak insan bulamadı. Bu utançta iktidar partisi ile birlikte ana muhalefet partisine yeter. Zannediyorum.
Büyük taarruzun yıl dönümünü idrak ettiğimiz günlerde Gaziantep’ten, Şırnak’tan, Hakkâri’den Foça’dan ve en sonda Afyonkarahisar’dan onlarca gencimiz toprağa düştüğü, basın ve yayın organlarına düştü.
İktidarı ve muhalefetiyle yöneticiler sadece demeç verdiler, şehit ailelerini ziyaret ettiler, cenaze namazlarına katıldılar. Kanayan ve gittikçe artan bu büyük yarayı durdurulacak veya iyileştirecek hiçbir önlem alınmadı.
Sayın başbakan hala Suriye ile uğraşıyor, dünyada yalnız bırakılmasını bile kamuoyundan gizleyerek önüne gelen herkese hakaret yağdırıyor. Ona göre Suriye bizim şehitlerimizden ve yok oluşumuzdan daha önemli.
Ana muhalefet partisi Tunceli’de terör örgütü ile aynı sözleri dile getiren milletvekiline sımsıkı sarılarak ülkedeki kan akışına gözlerini kapamaya devam ediyor.
Halk suskun ve susturulmuş. Kimse sesini çıkaramıyor. Görüşünü belirtemiyor, bir şey söyleyenlere hemen büyük tepkiler yağıyor ve susturuluyor. Basın ve yayın organları susturulmuş ve susmuş.
En son hükümet tarafından bir genelge yayımlanarak 9 Eylül’de ordularımız tarafından kurtarılan İzmir Hükümet binasına 90 yıldır asılan Türk Bayrağının artık asılması ve göndere çekilmesi yasaklandı, yani ülkemizde kendi bayrağımızı , Hakkâri’de İzmir’de dalgalandıramıyoruz.
Sonuç budur. Böylesine değerleri kaybettirilen bir topluluğun direnicide olmaz, görüşü de . Size kısaca ülke gerçeklerinden alıntılar yaptım. Lütfen biraz daha dikkat…